16 Haziran 2016 Perşembe

Eine spannende Geschichte

Die Aufgabe im Kurs GER 202 war diesmal, eine spannende Geschichte zu schreiben.
Wieder waren viele dabei, die ich liebend gerne hier veröffentlichen würde, aber dann müsste ich immer nur Werke meiner eigenen Studenten verbreiten. 
Wieder ist es eine Geschichte von Sena Bıçaksız. Sie ist wirklich sehr talentiert, hat eine beeindruckende Phantasie. Daher sollte sie auch weiterhin Geschichten schreiben. Und ich denke, nicht nur auf Deutsch.
Hiermit danke ich ihr für all die köstlichen Lesezeiten, die sie mir gemacht hat und möchte die Geschichte mit Ihnen teilen:

Das Burggespenst
von
Sena Bıçaksız

Ich muss schnell sein, das weiß ich. Ich kann es fühlen. Ich kann fühlen, dass er hier ist. Ich muss ihn erwischen. Er hat nicht viel Zeit. Er stirbt. Ich muss ihn erreichen und ein letztes Mal sehen. Ich weiß, ich kann ihn nicht retten. Nicht mehr.
Ich laufe in die Richtung der Burg. Ich weiß, dass er nicht im Garten ist. „Es“ bringt ihn irgendwohin. Ich kann es fühlen. „Es“ hält ihn im östlichen Turm gefangen. Ich muss schnell sein. Ich muss schneller laufen.
Ooh! Was war das? Ich bin gefallen. Etwas war im Weg. Ich versuche aufzustehen. Ich muss aufstehen. Ich muss schnell sein.
Was ist das? Ein paar rote Augen. Rot wie das Blut. Oh, das ist „Es“. Das Burggespenst. Ich weiß, ich darf ihm nicht in die Augen schauen. Aber ich kann es nicht verhindern. Es sieht wie eine hübsche Frau aus. Eine Frau mit langen, dunklen Haaren und sehr weißer Haut. Aber diese roten Augen... Sie sind sehr erschreckend.
Ich möchte mit ihr sprechen. Ich möchte nach dem Grund fragen. Ich möchte fragen „Warum haben sie meinen Geliebten entführt? Und warum möchten Sie ihn umbringen?“. Ich habe mich entschieden. Ich will fragen. Ich muss in ihre rote Augen schauen. Ich fürchte sie nicht. Oh, sie sind dunkelrot.
Wenn ich wieder zu mir komme, erkenne ich, dass wir in einem großen Zimmer mit hoher Decke und großen Fenster sind. Er ist auch hier! Nur wie beide! Ich möchte ihn aufwecken. Ich möchte ihn umarmen. Ich will, aber ich fühle etwas seltsames. Als ob hier noch ein Fremder ist. Aber ich kann niemanden sehen. Ich kenne ihn. Ich liebe ihn. Vielleicht verwirrt mich die Dunkelheit. Oh, er wacht auf! Ich bin sehr glücklich, dass er noch lebt. Ich will ihn umarmen.
Oh mein Gott! Er hat die gleichen roten Augen! Oh mein Gott! Er will mich zerstören. Diese Burg wird meine Grabstätte. 

Eine Aufgabe, ein Video!

Die Aufgabe in meiner 201 Gruppe war ein kurzes, knackiges Video zu drehen und eine Sehenswürdigkeit in Istanbul vorzustellen. Es kamen wirklich sehr witzige Videos raus und am letzten Tag haben wir uns köstlich amüsiert. :) Eines davon stellen wir euch hier vor.
Das Video ist von Şeyma. Sie war meine Studentin im 201 Kurs und war stets an Deutsch interessiert und deswegen ist dieses schöne Video von ihr entstanden und man merkt, dass es ihr förmlich Spaß gemacht hat. 👍. Meine Empfehlung an sie ist, dass sie vielleicht noch eine Schauspielkarriere startet, weil sie wirklich sehr überzeugend gespielt hat. 😊Lassen Sie sich selbst überzeugen und schauen Sie sich die Vorstellung des Basars doch an. Es lohnt sich. 😊😉 
Also hier noch einmal ein Aufruf an meine alten Studenten!! :)
Bitte stellt die Videos auf youtube und sendet mir oder Müjgan eine Mail. Müjgan verlinkt das Video dann auf unserem Blog.

Liebe Grüsse

Zuhal Çetin

11 Haziran 2016 Cumartesi

Wörter, die nur im Deutschen existieren

Das ist eine interessante Zeitungsnachricht, über Wörter, die in keiner anderen Sprache als nur im Deutschen existieren.
Der Zeitungsartikel ist aber auf Türkisch verfasst. 
Ich kopiere für euch, den ganzen Text hier hin.

Almancayla hep dalga geçilir. Sadece ülkemizde değil, Avrupa'da da fena tefe koyarlar Almancayı ve Almanları. Genellikle kaba saba insanlar olarak tanımlanır Almanlar.

Müller Abi’ye göre göre hayli doğal olan davranışlar başka toplumlarda genellikle yadırganır. Müller, bu durumu pek umursamaz. Almanlar, oldukları gibi davranmayı seven rahat ve net insanlardır. Belki de bu umursamazlıklarından ötürü bu kadar çok çıktı adları.


Kimilerine göre Almanca da bu kabalıktan payını alır. Tonlamaları ve vurguları diğer batı dillerinden daha kulak tırmalayıcı bulunur. Bu kanı tamamen haksız olmasa da çoğunlukla abartılır. Örneğin Slav ve İskandinav dilleri çok daha sert ve adam pataklarcasına tınlar kulakta ama kabak hep Almancanın başına patlar. Oysa bu sertliğinin yanında bilim ve sanat dilidir Almanca. Hem öyle pek de fazla farkı yoktur İngilizce ile. Öyle ya, sonuçta İngilizce de Batı Cermen dillerine üye. Örneğin iki dilde de "Berlin'de tıp okuyor" diyelim: Sie studiert Medizin in Berlin -> She studies medicine in Berlin. Yaa..

Ayrıca Almancanın özellikle insan duygu durumlarıyla ilgili son derece kapsayıcı ve başka dillere tek kelimeyle çevrilmesi zor kelimeleri de var. Bir kısmı için "bu kelimeyi olsa olsa Almanlar bulmuştur" da denir. Hem kulakta, hem kalpte fena tınlar bu kelimeler.


1 Heimatlos
Türkçeye de yazılışı ve okunuşuyla haymatlos olarak giren kelime vatansız, yersiz, yurtsuz kalmak anlamına geliyor. Yine de kelimenin Almancadan başka bir dilde anlamını tam olarak verdiği söylenemez. Dönecek bir kapısı olmamak, hatta artık o dönecek kapıyı aramamak anlamlarına da gelir.
2 Schadenfreude
İki zıt kelimenin ahenkle birleşiminden oluşan bu ünlü tanım, Schade: kötü olmak-hüzün ve Freude: sevinç-mutluluk kelimelerinden oluşur. Şaadınfroyde gibi okunur. Başkasının acısından mutluluk duymak gibi bir anlama gelir.
Örneği daha da belirginleştirelim; plaza yaşamında sıkça karşılaşılan, iş arkadaşının başarısızlığından duyulan gizli ya da açık seçik o haz duygusuna Schadenfreude diyebiliriz. Bu kelime özelinde kabul etmek gerekir ki, Almancanın duygulara yaklaşımında hafif bir manyaklık da yok denemez :)

almancadan-baska-bir-dilde-ayni-etkiye-sahip-olmayan-8-derin-kelime-124008-1.
Ekşi'de verilen bir örnekteki gibi İngilizce "gloat" kelimesi aslında Schadenfreude'nin anlamını karşılayabilir. Ancak Schadenfreude'nin önce yıldıran sonra coşturan tınısı anlama ayrı bir güç katıyor. Diğer yandan Almancanın o kaba denilen fonetiği de anlamı gloat'a göre çok daha derinlikli hale taşıyor. Kelimeyi Türkçeye "oh olsun içimin yağları eridi, düdük makarnası seni" gibi bir şekilde çevirebiliriz.
3 Fremdschämen
Schadenfreude ne kadar acımasız ve psikopat bir hazza sahipse, Fremdschämen de o kadar içten ve derin bir utancı kapsıyor; çünkü bu seferki durumumuzda utancın gerçek sahibi olması gereken kişi bulunduğu halin farkında bile değildir. Siz onun adına utanırsınız. Yakınınız olması da gerekmez. Özellikle sizden uzak ve yabancılara - başkalarına karşı duyulan utançtır bu.

4 Weltschmerz
almancadan-baska-bir-dilde-ayni-etkiye-sahip-olmayan-8-derin-kelime-124014-1.
Küçük Emrah'ın büyük acılarını düşünün ve düşündüklerinizi evrendeki bütün varoluşa yayın. Böyle anlatınca kapsam haliyle biraz daralıyor ama günümüze en yakın örnek bu gibi. Ya da Voltaire'in Candide'si ne kadar safiyane mutluysa, Goethe'nin Genç Werther'i çektiği acılar karşısında o kadar tutsaktır diyelim.
Görmüş geçirmiş ve hayatında tahammül edilemez acılar yaşamış bazı yaşlıca kimselerin yüzünde de bu ifade yakalanabilir. Hüzün değil, mutsuzluk değil daha okkalı ve derin bir vurgudur hissedilen. Yaşamın varlığı anlamsızlığa dönüşür. Veltşimerts gibi okunur.
5 Treppenwitz
almancadan-baska-bir-dilde-ayni-etkiye-sahip-olmayan-8-derin-kelime-124015-1.
Kelimenin kullanıma girmesi Fransızca sayesinde olduysa da yine en net ve vurucu hali Almancada şekil bulmuş. "Ah ulan o sırada aklıma gelecekti kiii" anlamına gelen Treppenwitz, bir tartışmadan sonra ortamı terk eden tarafın asıl söylemek istediği şeyin ortamdan çıktıktan sonra akla gelmesi demek. Treppe Almanca merdivene karşılık geliyor. Kapıyı kapatıp çıkarken merdivende ayma hali, tabii iş işten geçtikten sonra. Treppınvits gibi bir okunuşu var.

6 Fernweh
almancadan-baska-bir-dilde-ayni-etkiye-sahip-olmayan-8-derin-kelime-124016-1.
Alman varoluşçuluğuna bir kez daha saygı duyulmasını gerektiren bir kelime. Uzaklara özlem duymak, hiç bilinmeyen, gidilmemiş, görülmemiş yerlere duyulan hasret demek. Bu kadar uzun uzun tanımlamamızın sebebi yine başka dilde tam karşılığa sahip bir kelimenin olmamasından ötürü. Adamlar tek kelimeyle konuyu kapatmışlar. "Fern" uzak, "weh" acı anlamına geliyor. Bizdeki sıla hasretinin tam tersi. Ayrıca memleketi özlemek bilindik ve sıradanken, bilinmeyen uzakları özlemek, bunu hissetmek kalbe biraz daha ruhani ve gizemli geliyor.
7 Waldeinsamkeit
almancadan-baska-bir-dilde-ayni-etkiye-sahip-olmayan-8-derin-kelime-124017-1.
Yine bir kendinle olma, benliğinle baş başa kalma hali ama bu sefer ormanda. Evet, Alman ulu ormanların sesini ve hissini küçük bir insanın benliğine doldurmayı ve ortaya çıkan aciz yalnızlığı sadece bir kelimeye yüklemeyi bilmiş. "Wald" orman, "Einsamkeit" yalnızlık anlamına geliyor. İkisi bir olunca enseden saçlara doğru ince bir esinti ve kulaklara tekinsiz sesler değiyor. Kelime valdeinzamkayt gibi bir şekilde telaffuz edilir.
8 Bildungslücke
"Kazık kadar adam oldun dünyadan haberin yok" anlamına gelen bu kelime, belli bir konu hakkında yaş baş alındığı halde hiçbir fikrin olmaması anlamına geliyor. Almanlar bilgiye önem veren millet, yapacak bir şey yok.
ENGİN ÖZER @enginzer listelist.com

Deutsch mit Doodles lernen

Eine andere interessante Seite für Deutschlernende. Auch Anfänger können sie verstehen, weil alles auf English erklärt wird.
Die Person, die die Seite vorbereitet, sagt: please note: i am not german. this is a way for me to improve my german and to help others improve their own.

Hier ein Beispiel von der Seite:
suggested by anna.
here’s her original email explaining the word a little more:
It’s a single piece of food that is left on a serving plate (e.g. at a
dinner party) - it’s not that nobody wants it. Everybody would like to eat
it. BUT noone wants to...